MÜLTECİLERİN HUKUKİ STATÜSÜNE İLİŞKİN SÖZLEŞME KAPSAMINDA MÜLTECİ TANIMI VE UNSURLARI
GİRİŞ
İnsanlık var oldukça dünya ve insanlık tarihi birçok savaşa, baskıya, korkuya ve diğer tehditlere şahit olmuştur. İnsanlık tarihi boyunca gerek savaşlar gerek ise siyasi çalkantılar sebebiyle kişilerin tabiiyetinde bulunduğu ülkede can güvenliğinin yahut başkaca bir güvenliğinin tehlikeye düştüğü durumlar olmuştur. Nitekim günümüzde bu tehdit sıkça yaşanmakta ve birçok insan tabiiyetinde bulunduğu ülkesini terk etmek ve güvenli başka ülkeye sığınmacı olarak iltica başvurusu yapmak zorunda kalmaktadır. Özellikle 1 ve 2. Dünya Savaşlarının getirdiği tehditler göz önüne alındığında; uluslararası hukuk nezdinde, dünya devletlerinin "mülteci" kavramına ve bu kavramın hukuki statüsüne ilişkin bir uluslararası sözleşme yapma zorunluluğu doğmuştur. İşbu amaç ile Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun daveti ile bir araya gelen dünya devletlerince Cenevre'de 28 Temmuz 1951 tarihinde "Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme" (1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmesi metnin devam eden bölümlerinde 1951 Cenevre Sözleşmesi olarak yer alacaktır. ) imzalanmıştır. (Ender Canan Eroğlu - Ruken Taşkıran, Sığınma Hakkı ve Mültecilerin Durumu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2002/1, Sayfa : 105.) 1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde mülteci tanımı şu şekildedir;
“1 Ocak 1951´den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen şahıs” ( T. C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi Sayı: 71-1448/1444, Tarih 05/05/1961, Cenevre'de 1951 tarihinde imzalanmış olan Mültecilerin Hukuki Durumuna dair Sözleşmenin tasdiki hakkında kanun tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu, Sayfa :6.)
Öncelikle “mülteci” kavramını açıklar iken bu kavramın hukuki bir tanım olduğunu belirtmek gerekir. Toplum tarafından kullanılan mülteci kavramı ile sözleşmede geçen şekli her zaman birbiriyle uyumlu olmayabilir. Ancak bu, mülteci kavramının hukuki bir tanım olduğunu değiştirmemektedir. Halihazırda da sözleşmenin sağlamış olduğu “mülteci” tanımının sağlamış olduğu hakların, gerçekten mülteci statüsü alması gereken tam ve eksiksiz olarak zulüm gören herkese sağlanıp sağlanmadığı tartışılmaktadır. Nitekim devletlerin egemenlik hakkı ile karşı karşıya gelen kişinin mültecilik statüsünü kazanıp kazanmayacağı hususu, sözleşmeyi imzalamış devletlerin dahi tasarruf yetkisine bırakılmıştır. ( Göç Terimleri Sözlüğü, 2. Baskı, Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Sayfa : 64-65.)
1951 Cenevre Sözleşmesinin “mülteci” tanımını veren 1. maddesi incelendiğinde mülteci statüsünün belirli şartlara bağlandığı ve sınırlayıcı olarak kişilere verildiği görülmektedir. Elbette mültecilik statüsü doğası gereği statünün verilmesine neden olacak şartları sağlayan kişilere verilmelidir. Ancak bu şekilde tarihi ve coğrafi gibi sınırlamalar getirilerek mültecilik statüsünü kısıtlamanın uluslararası hukuk için ne derece çözüm üreteceği tartışmaya açıktır. Nitekim 1951 Cenevre Sözleşmesinin ilk hali olan 1951’de düzenlenen metin daha sonrasında defalarca protokoller ile genişletilmiştir. (Ersan Barkın, 1951 Tarihli Mülteciliğin Önlenmesi Sözleşmesi, Ankara Barosu Dergisi 2014/1, Sayfa : 338-339.)
1951 Cenevre Sözleşmesi incelendiğinde sözleşmenin amacının mülteci soruna kökten çözüm bulmak değil ancak olan mülteci sorununu devletlere eşit ve katlanabilir ölçüde dağıtmak olduğu görülecektir. (70. Yılında 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Göç Araştırmaları Derneği (GAR), GAR-Rapor No.6 ISBN:978-605-80592-6-9 Aralık 2021, Sayfa :9.) Nitekim bu bağlamda da ilgili sözleşmenin başlangıç metninde “Bütün Devletlerin, mülteci sorununun toplumsal ve insani yönlerini kabul ederek, bu sorunun devletler arasında bir gerginlik sebebi halini almasını önlemek için olanakları ölçüsünde ellerinden geleni yapmalarını arzuladığını…” ( T. C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi Sayı: 71-1448/1444, Tarih 05/05/1961, Cenevre'de 1951 tarihinde imzalanmış olan Mültecilerin Hukuki Durumuna dair Sözleşmenin tasdiki hakkında kanun tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu, Sayfa :5) şeklinde bir ifade geçmektedir.
Çalışmamızda detaylı olarak 1951 Cenevre Sözleşmesinin mülteci kavramının tanımını veren 1. madde bağlamında mülteciliğin şartlarını inceleyeceğiz. Günümüze gelene kadar ilgili maddenin protokoller ile değiştirilmesi detaylı bir şekilde incelenecektir. Çalışmamızın amacı “mülteci” kavramının şartlarını sözleşme kapsamında değerlendirmek ve bu şartların “mülteci” kavramının doğasına uyup uymadığının tartışmasını vermektir. İşbu sebeple elde olan veriler ile sonuç kısmında mevcut “mülteci” kavramının göç ve mülteci hukukuna uygunluğu değerlendirilecektir. İlgili maddenin şartları saymasının gerçekten mülteci statüsü alması gereken kişilere bir sorun yaratıp yaratmadığı tartışılmaktadır.
MÜLTECİ KAVRAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Savaşlar ve türlü sebepler ile başka ülkelere göç yahut başka güvenli ülkelere sığınma kavramının insanlık tarihi kadar eski olduğu bilinmektedir. Mültecilerin korunmasına ilişkin emirlerin ve sözleşmelerin bulunduğu birçok yazılı tarihi kaynak bulunmaktadır. (Ersan Barkın, 1951 Tarihli Mülteciliğin Önlenmesi Sözleşmesi, Ankara Barosu Dergisi 2014/1, Sayfa :336-337.) Bu durum açıklamaktadır ki mültecilik kavramı ve sorunu insanlık var olduğu günden günümüze kadar gelmiştir ve halihazırda mültecilik kavramı yaşayan bir olgudur. Tarihte birçok devletin göç sonucu almış olduğu mültecilerle sorun yaşayıp ilgili ülkenin yıkılmasına kadar süreci götürdüğü bilinmektedir. (Nazan Sünbül, Eski Mezopotamya Tarihinde Sami Göçleri, Geçmişten Günümüze Göç, 1. Cilt, Editör: Prof. Dr. Osman Köse,Samsun - 2017, Sayfa : 64-66.)
Yakın dünya tarihinde, özellikle 2. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da; kişiler tabiyetinde bulunduğu ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştır. İşbu insan göçü, göç edilen ülkelerde ciddi bir külfet olmaya başlamıştır. Bu durum Birleşmiş Milletler tarafından; ülkelerin ortak çıkarları adına, mültecilik yapısını düzenlemeye yönelik bir sözleşme yapmayı gerekli kılmıştır. Nitekim bu doğrultuda da mültecilerin hukuki statüsünü belirleyen 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme imzalanmıştır. (Bülent Çiçekli, Yabancılar ve Mülteci Hukuku, 6. baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2016, Sayfa: 214-219. )
1951 Cenevre Sözleşmesinin ilk şekline bakıldığında “mültecilik” kavramını sınırladığı görülmektedir. Ancak işbu kısıtlamalar 1967 yılında Cenevre Sözleşmesine Ek Protokol ile giderilmeye çalışılmıştır. 1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde belirtilen zaman ve yer bağlamında sınırlama 1967 yılında kabul edilen Cenevre Sözleşmesine Ek Protokol ile kaldırılmıştır. “Böylece “1951 öncesinde meydana gelmiş olaylar” nedeniyle ve “Avrupa kıtasının dışından gelebilecek sığınmacılara” da BMMYK tarafından mültecilik statüsü tanınmaya başlanmıştır.” ( Ersan Barkın, 1951 Tarihli Mülteciliğin Önlenmesi Sözleşmesi, Ankara Barosu Dergisi 2014/1, Sayfa S.:337.)
1951 CENEVRE SÖZLEŞMESİNE GÖRE "MÜLTECİ" KAVRAMI VE ŞARTLARI
1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde tanımı verilen “mülteci” kavramı yukarıda giriş bölümünde madde olarak belirtilmiştir. İşbu madde üzerinden yola çıktığımızda mülteci kavramının şartlara bağlandığı ve bir sınırlama yoluyla tanımlandığı görülmektedir. 1951 Cenevre Sözleşmesinin amacının, mülteci sorununa bir çözüm bulmak değil; bu sorunu ülkelere eşit oranda paylaştırmak olduğundan bahisle, bu şekilde bir sınırlandırmaya gittiği açıktır. Geriye dönük olarak bakıldığında ise 1951 Cenevre Sözleşmesinin yine tanımlamayı ve bu tanımlamadan ne anlaşıldığını ülkelerin egemenlik alanına bırakması gibi durumlar mülteci krizi sorununu yaşatmaktadır. (Balay Sütlüoğlu, Uluslararası Mülteci Hukukundaki Gelişmeler Işığında Türkiye Örneğinin Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, 2019, Yüksek Lisans Tezi, Sayfa: 47-50.)
Bu noktada mülteci kavramından ne anlaşıldığını uluslararası hukuk normları ile bir arada değerlendirerek mülteci kavramı açıklanmalıdır. Sözleşmenin yorumlanması için öncelikle 1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesine bakılması gerektiği açıktır. Bunun yanında 1951 Cenevre Sözleşmesinin 35. maddesi önem arz etmektedir. İlgili madde ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği sözleşmenin yorumunda otorite olmamıştır. Ancak ülkelerin sözleşmenin yorumu konusunda başvurduğu rehberdir. (Balay Sütlüoğlu, Uluslararası Mülteci Hukukundaki Gelişmeler Işığında Türkiye Örneğinin Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, 2019, Yüksek Lisans Tezi, Sayfa: 50-51.)
1951 Cenevre Sözleşmesinin 35. maddesi şu şekildedir;
“1. Taraf Devletler, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği veya onun
görevini devralacak diğer her hangi bir Birleşmiş Milletler kuruluşu ile, görevini yerine
getirirlerken işbirliği yapmayõ ve özellikle onlarõn işbu Sözleşme hükümlerinin
uygulanmasõna nezaret etme görevini kolaylaştõrmayõ taahhüt ederler.
2. Taraf Devletler, Yüksek Komiserliği'nin veya onun görevini devralacak herhangi bir
Birleşmiş Milletler kuruluşunun, Birleşmiş Milletler'in yetkili organlarõna rapor
vermesini için, aşağõdaki konular hakkõnda isteyeceği bilgileri ve istatistikleri uygun
bir şekilde vermeyi taahhüt ederler:
(a) Mültecilerin içinde bulundukları durum,
(b) Bu Sözleşme'nin uygulanması ve
(c) Mülteciler konusunda mevcut veya yürürlüğe girecek yasalar, yönetmelikler ve
kararnameler.” (T. C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi Sayı: 71-1448/1444, Tarih 05/05/1961, Cenevre'de 1951 tarihinde imzalanmış olan Mültecilerin Hukuki Durumuna dair Sözleşmenin tasdiki hakkında kanun tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu, Sayfa :53.)
1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde verilen tanıma ilişkin yapılan açıklamalar ardından Uluslararası Göç Örgütü’nün yayınladığı Göç Terimleri Sözlüğünde mülteci kavramı şu şekildedir;
“BMMYK’nın tüzüğündeki kriterlere uyan ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi veya Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolüne taraf olan bir ülkede bulunup bulunmaması veya bu hukuki belgeler uyarınca ev sahibi ülke tarafından mülteci olarak tanınıp tanınmaması farketmeksizin, Yüksek Komiserlik tarafından sağlanan Birleşmiş Milletler korumasından yararlanmaya hak kazanan kişi.” (Göç Terimleri Sözlüğü, 2. Baskı, Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Sayfa : 64-65.)
Mülteci kavramının bir kavram olarak ortaya çıkması ve tanımının verilmesinde 1951 ve 1967 yılında imzalanan sözleşme ve protokol önemlidir. Mülteci tanımı için 1951 Cenevre Sözleşmesi temel taş olarak kabul edilmektedir. Ancak 1951 yılında yapılan mülteci tanımının kapsamının dar ve sınırlayıcı olması sebebiyle Birleşmiş Milletler aracılığıyla 1967 yılında yeni bir protokol hazırlanarak mülteci tanımı son şekline ulaşmıştır. (Bülent Erdil, Göç ve Mülteci Hareketlerinin Türkiye’nin Göç Politikalarına Etkileri, Bilge Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2020, Cilt: 4, Sayı: 2, 71-86 , Sayfa : 72.)
Mülteci tanımı yukarıda da belirtildiği üzere 1951 Cenevre Sözleşmesinde bazı şartlara bağlanmıştır. 1951 Cenevre Sözleşmesinde belirlenen şartlar 1967 tarihli Cenevre Sözleşmesine Ek Protokol ile giderilmeye çalışılmıştır. Aşağıda işbu şartlar detaylı şekilde incelenmiştir. Şöyle ki;
3.1. Tarihi Şart
Öncelikle bu şartların başında tarihi sınırlama gelmektedir. 1951 Cenevre Sözleşmesi; mülteci kavramını, “1951 yılından önce meydana gelen olaylar” olarak bir sınırlama getirmiştir. Ancak gelişen olaylar ve yaşanan insanlık dramları nedeniyle bu sınırlama yolunun bir anlamda ileri tarihlerde kaldırılması yoluna gidilmiştir. Nitekim bu doğrultuda 1967 yılında Cenevre Sözleşmesine Ek Protokol ile tarih sınırlandırması 1951 Cenevre Sözleşmesinin metninden kaldırılmıştır. ( Yrd. Doç. Dr. Süleyman Dost, Ulusal ve Uluslararası Mevzuat Çerçevesinde Ülkemizdeki Suriye’li Sığınmacıların Hukuki Durumu, S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi C.4, S.1, Yıl 2014 ,Sayfa : 36. )
1951 Cenevre Sözleşmesinde belirtilen 1951 yılından önce meydana gelen olaylar tanımı çok açık değildir. Kabul edilen ise bu tanımın kişinin ülkesini terk ettiği tarih değil mülteci statüsü almayı gerektirecek nedenin yaşandığı tarih olduğudur. Açıktır ki bu tanım dahi kapsayıcı bir tanım değildir. Gelinen aşamada bu tanım 1967 yılında yapılan Cenevre Sözleşmesi Ek Protokolü ile düzeltilmiştir. Ancak bu sözleşmeye taraf devletlerin insiyatifine bağlı kılınmıştır. (Osman Şaşkın, Uluslararası Mülteci Hukuku ve Avrupa Birliği, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Nisan 2017, Yüksek Lisans Tezi, Sayfa : 13. )
3.2. Coğrafi Şart
1951 Cenevre Sözleşmesinin ilk şekline bakıldığında Avrupa dışında zulüm gören ve bu zulüm nedeni ile tabiyetinde bulunduğu ülkesini terk etmek zorunda kalan kişilerin sözleşmenin kapsamında olmadığı görülmektedir. Ancak bu durum 1967 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesine Ek Protokol ile giderilmeye çalışılmıştır. 1967 tarihli Cenevre Sözleşmesine Ek Protokol ile sözleşmeye taraf olan ülkelere Avrupa dışından gelebilecek sığınmacılara da mültecilik statüsünü tanınması kararlaştırılmıştır. Ancak yine tarihi şartta olduğu gibi bu şartta sözleşmeye taraf devletlerin insiyatifine bırakılmıştır. (70. Yılında 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Göç Araştırmaları Derneği (GAR), GAR-Rapor No.6 ISBN:978-605-80592-6-9 Aralık 2021, Sayfa :9.)
3.3. Belirli Sebepler İle Zulme Uğrayacağı Düşüncesi İle İşbu Sebeplerin Varlığı
Yukarıda sayılan tarihi ve coğrafi şartın yanında belki de en önemli şartlardan birisi belirli sebepler ile zulme uğrayacağı düşüncesi ve işbu sebeplerin varlığıdır. Belirli sebepler 1951 Cenevre Sözleşmesinde “ırk, din, tabiiyet, belli bir toplumsal gruba mensubiyet veya siyasi düşünce” olarak belirtilmiştir. Irk terimi ile belirtilen kişinin mensubiyetinde bulunduğu etnik grup, renk, soy, aile veya ulusal kökendir. Ancak kişinin bu bağlılığı yalnızca maddi değil manevi bağlılık olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Kişi kendisini belirli etnik bir gruba ait hissedebilir. Bu durumda da zulüm tehdidi ile karşı karşıya kalabilir. (Yrd. Doç. Dr. Süleyman Dost, Ulusal ve Uluslararası Mevzuat Çerçevesinde Ülkemizdeki Suriye’li Sığınmacıların Hukuki Durumu, S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi C.4, S.1, Yıl 2014 ,Sayfa : 38.)
Din ibaresinde belirtilen sebep ise kişinin herhangi bir inanca bağlanması, değiştirilmesi, dini inancı öğrenmeye veya dini inancını açıklamaya zorlanması gibi birçok sebep zulmün sebebini oluşturabilir. Kişi dinini açıklamaya zorlanabilir, kişinin dini vecibelerini yerine getirmesi engellenebilir ve getirmesi halinde zulüm görmesi gibi nedenler olabilir. Tabiiyet kavramı ise herhangi bir etnik grup, aynı dili konuşan kişiler yahut belirli coğrafyada yaşayan kimseleri tanımlayabilir. ( Filiz Ercan Coşkun, Uluslararası Mülteci Hukuku ve Sınırdışı Etme veya Geri Göndermeme Yasağı, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2004, Sayfa 58-59.)
Toplumsal gruptan anladığımız ise belirli sosyal statüye sahip kimseler, kadın, meslek grupları gibi birçok ifadeyi barındırmaktadır. Bazı düşünürler ise bu başlığın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde sayılan bütün grupları barındırdığını belirtmektedir. Bu anlamda bakıldığında zulüm tehdidi yalnızca 1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde sayılan nedenlerden değil birçok başka nedenden kaynaklanmaktadır. (70. Yılında 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Göç Araştırmaları Derneği (GAR), GAR-Rapor No.6 ISBN:978-605-80592-6-9 Aralık 2021, Sayfa :14) Kişiler belirli bir siyasi düşünceye bağlı kalması sebebiyle ülkesinde zulüm tehdidi görebilmektedir. Ancak bu demek değildir ki her muhalif mülteci olabilecektir. Kişilerin bu sebeplerin yanında siyasi düşüncesi sebebiyle zulme uğrayabileceğinin tehdidini ispatlamaları gerekmektedir. ( Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü Çerçevesinde Mülteci Statüsünün Belirlenmesinde Uygulanacak Ölçütler ve Usuller Hakkında El kitabı (Yeniden Gözden Geçirilmiş Baskı), 2013, Sayfa : 18.)
3.4. Haklı Sebepler İle Korkma Şartı
Yukarıda sayılan nedenler ile kişinin zulme uğrayacağından haklı nedenle korkma şartı yine 1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde sayılan mülteci şartları arasındadır. Bu şartın temelini zulüm kavramı oluşturmasına rağmen 1951 Cenevre Sözleşmesinde bilinçli olarak zulüm kavramı tanımlanmamıştır. Zulüm kavramının tanımlanmama nedeni zaman içinde çeşitli zulüm vakalarının kavramın dışına çıkmasının önüne geçilmek istenmesidir. ( Bülent Çiçekli, Uluslararası Hukukta Mülteciler ve Sığınmacılar, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2009,Sayfa :53.) Zulme örnek verecek olur isek ciddi anlamda insan hakkı ihlalleri, işkence, öldürme, haksız ve süresiz tutukluluk, aç bırakma, siyasi faaliyetlerin durdurulması, kişilerin hak ve özgürlüklerinin elinden alınması, kişilerin adil yargılanmasına engel olunması gibi durumlar örnek gösterilebilir.
3.5. Ülkesi Dışında Bulunma Şartı
Kişinin öncelikle yukarıda belirtilen şartlar sebebiyle bir mültecilik başvurusu yapabilmesi için zulmü gördüğünü iddia ettiği ülkede bulunmaması gerekir. Çünkü kişinin ülkesinin korumasından yararlanamıyor olması gerekmektedir. Nitekim bir açıdan bakıldığında da kişi halihazırda zulüm gördüğünü iddia ettiği ülkede hem yaşayıp hem de mülteci başvurusu yapması abestir. (Yrd. Doç. Dr. Süleyman Dost, Ulusal ve Uluslararası Mevzuat Çerçevesinde Ülkemizdeki Suriye’li Sığınmacıların Hukuki Durumu, S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi C.4, S.1, Yıl 2014 ,Sayfa : 40.)
SONUÇ
1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesi kapsamında kısaca mültecilik tanımını ve şartlarını incelediğimiz bu çalışmamızda mülteciliğin belirli şartlarının olduğunun ve bu şartların bazılarının dar anlamda bazılarının ise ucu açık şekilde geniş anlamda olduğu görülmektedir. Örneğin zulüm kavramının 1951 Cenevre Sözleşmesinde açıklanmamış olması tanımın genişletebileceğini göstermektedir. Bir kişinin mülteci statüsü alabilmesi için 1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde belirlenen temel şartları taşıması gerektiği açık bir şekilde ortadadır. Ancak bu şartlar sözleşmeci devletlerin insiyatifine bağlanmıştır. Gerçekten mültecilik statüsünü alması gereken ile gerekmeyen başvurucu arasında bir ayrım yapabilmek adına işbu şartların önemi yadsınamaz bir gerçektir.
1951 Cenevre Sözleşmesinin mültecilik kavramını birçok şarta bağlaması ve bu şartların belirlenmesinin bir kısmını sözleşmeye taraf devletlerin insiyatifine vermesi gerçekten zulüm gören kişilerin mültecilik statüsü alamamasına da neden olmaktadır. Ancak 1951 Cenevre Sözleşmesinin hazırlanma amacının mültecilik kavramını çözümlemek değil mültecilerin bir sorun olması sebebiyle; mülteci külfetinin devletler arasında ortak paylaştırılması olduğu sözleşme içerisinde belirtilmiştir. Nitekim mülteciliğin şarta bağlanmış olması ve bu şartların sözleşmeci devletlerin insiyatifinde tutulması da bu durumu açıkça göstermektedir. Kaldı ki sayılan şartların bir kısmının da günümüzün unsurlarını barındırmadığı ortadadır. Günümüzde ciddi anlamda bir iklim krizi yaşanmasına rağmen mülteci hukuku yahut göç hukuku bağlamında iklim göçü sebebiyle sığınmacı kişilerin mülteciliğine dair bir hukuki metin bulunmamaktadır.
Ezcümle 1951 Cenevre Sözleşmesinin 1. maddesinde belirtilen mülteci tanımı ve şartları; sözleşmenin hazırlandığı dönem için zulüm gören kişilerin haklarını koruma yolunda büyük bir adım olduğu aşikardır. Ancak günümüze geldiğinde, her ne kadar sözleşme protokoller ile revize edilmeye çalışılmış olunsa dahi sözleşmeci devletlerin, protokollere taraf olmaması yahut çekince sunması ya da bazı şartların sözleşmeci devletlerin egemenlik alanına bırakılması gibi durumlar nedeniyle zulüm tehdidi gören kişilerin mültecilik statüsü almasını zorlaştırmaktadır. Bu durumda sözleşmenin alanını daraltmaktadır. 1951 Cenevre Sözleşmesinin daha kapsayıcı ve ucu açık bir şekilde bir mülteci tanımı vermediği bu durumun da devletlerin lehine olduğu açıktır. Günümüze gelindiğinde devletlerin ortak bir mutabakatla daha kapsayıcı ve dar şartları olmayan kısıtlamayan bir mülteci tanımı ve şartlarının oluşması gerektiği açıktır.
DANIŞMANLIK İÇİN HEMEN ARAYIN. SORUNLARINIZA PROFESYONEL BİR YAKLAŞIMLA ÇÖZÜM BULALIM!
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ :
- +90(534)0874791
- avfurkancelik3434@gmail.com
- Cevizli Mahallesi, Kepez Sokak, No:7/9, Kartal/İstanbul
AV. FURKAN ÇELİK
KAYNAKLAR
Ender Canan Eroğlu - Ruken Taşkıran, Sığınma Hakkı ve Mültecilerin Durumu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2002/1, Sayfa :105-128.
T. C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi Sayı: 71-1448/1444, Tarih 05/05/1961, Cenevre'de 1951 tarihinde imzalanmış olan Mültecilerin Hukuki Durumuna dair Sözleşmenin tasdiki hakkında kanun tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu.
Göç Terimleri Sözlüğü, 2. Baskı, Uluslararası Göç Örgütü (IOM)
Ersan Barkın, 1951 Tarihli Mülteciliğin Önlenmesi Sözleşmesi, Ankara Barosu Dergisi 2014/1, Sayfa 333-360.
70. Yılında 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Göç Araştırmaları Derneği (GAR), GAR-Rapor No.6 ISBN:978-605-80592-6-9 Aralık 2021.
Nazan Sünbül, Eski Mezopotamya Tarihinde Sami Göçleri, Geçmişten Günümüze Göç, 1. Cilt, Editör: Prof. Dr. Osman Köse,Samsun - 2017.
Bülent Çiçekli, Yabancılar ve Mülteci Hukuku, 6. baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2016.
Balay Sütlüoğlu, Uluslararası Mülteci Hukukundaki Gelişmeler Işığında Türkiye Örneğinin Değerlendirilmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, 2019, Yüksek Lisans Tezi.
Bülent Erdil, Göç ve Mülteci Hareketlerinin Türkiye’nin Göç Politikalarına Etkileri, Bilge Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2020, Cilt: 4, Sayı: 2, 71-86.
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Dost, Ulusal ve Uluslararası Mevzuat Çerçevesinde Ülkemizdeki Suriye’li Sığınmacıların Hukuki Durumu, S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi C.4, S.1, Yıl 2014, Sayfa 27-69.
Osman Şaşkın, Uluslararası Mülteci Hukuku ve Avrupa Birliği, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Nisan 2017, Yüksek Lisans Tezi.
Filiz Ercan Coşkun, Uluslararası Mülteci Hukuku ve Sınırdışı Etme veya Geri Göndermeme Yasağı, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2004.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü Çerçevesinde Mülteci Statüsünün Belirlenmesinde Uygulanacak Ölçütler ve Usuller Hakkında El kitabı (Yeniden Gözden Geçirilmiş Baskı), 2013.
Bülent Çiçekli, Uluslararası Hukukta Mülteciler ve Sığınmacılar, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2009.
Yorumlar
Yorum Gönder